22 Mayıs 2012 Salı

Kemençe = Kültür, Spor, Eğlenceyi Birlikte Sunan Emsalsiz Enstruman



Yakup Aksoy Kemençe Öğrencisi-Karikatürist Kasım/2010
Şubat 2010'da başlayan kemençe öğrenme sevdam sayesinde her geçen gün kendimi ve kemençeyi daha iyi tanıyor ve keyif alıyorum.. İlerleyen zamanda notalar sese, sesler gaydeye dönüşmeye başlayınca Kemençe öğretmenimin "Artık ayaklarınla da ritim yapman lazım, gayde ve ritim beraber ve paralel olmalı." dedi. Ben bir taraftan gayde çalarken diğer taraftan ayaklarımla ritim atmaya başladım.. Öğretmenimin dediği çok mantıklı ve gerekliydi. Anladım ki sesin ritmi ve ahenki daha da güzelleşti böylece ama başka bir durum çıktı ortaya.. Yeterli kondisyonum olmadığı için diz ve ayaklarım arasındaki kaslar yorulmaya, ağırmaya başladı.. Bu durum Kemençenin aynı zamanda bir spor aleti olduğu gerçeğini gösteriyordu..

Kemençe öğrenme konusunda daha çok yol alabilmek için öncelikle ayak, diz bileklerini, kaslarını çalıştırmak parmak ve kolların egsersiz yaptırmak yoluyla kemençe çalar duruma hazır olması gerekiyordu.. Eksik olduğum bu konularda düzenli ve amaca uygun spor yapmaya başladım.

"Fa", "Si", "Mi" notalarını basan sol elimin işaret parmağı bir süre sonra yoruldu, ağrıdı ve kas gevşetici krem kullanarak çalışmaya devam edebildim.
Çalışmalarım sırasında sol elimin işaret parmağının ilk boğumu şişti, ağırmaya başladı. Nota basamayacak kadar yoruldu ve deforme oldu.. Kas gevşetici krem kullanarak ve düzenli alıştırma yaparak daha iyi performans ve kondisyon sağladım. Sonraki çalışmalarım düzenli antremanlarımla devam edebildi.

Kemençe çalan, dinleyen, horon oynayan kişiler toplum olur aynı ritimle hem spor yapar hem de bir kültürel ve sosyal etkinlik içinde eğlenir.
Kemençe dışında hiçbir alet bu nitelik ve kabiliyete sahip değildir. Yolda, izde, derede, tepede, vapurda, trende kemençe ve Karadeniz’linin olduğu her yerde ses ve horon birlikte yükselir "kemençeyle sosyal, kültürel, spor ve eğlence" zirve yapar..

Kemençe hem müzik hem de spor aleti gibi çalışıyor.. Kemençe çalarken sağ el ve bilek kaslar ve kol birlikte çalışıyor.. Sol el hem bilek hem de kol hareketleriyle ayak ve gövde ritimleriyle vücudun her yeri ve organı müzik eşliğinde hareket ediyor. Düzenli kemençe çalan bir icracı düzenli spor yapan bir niteliğe de kavuşuyor.. Kemençeyi çalan, dinleyen ve horon oynayanlar toplu bir “sosyal, kültürel sportif bir eğlence şöleni”nde birleşiyor..

Günümüzün en önemli Kemençe üstatlarından Katip Şadi "-8 Saat kemençe çalıp türkü söyleyerek yaylaya varırdık; horon kurar 4 saat'da öyle çalar oynardık.." diyor..
Karadeniz’de iz bırakan eski ve yeni Kemençe Üstatlarını incelerken kemençe ve sportmenliğin bir toplum karakteri olduğu gerçeğini öğreniyoruz. Başta Piçoğlu Osman, Bahattin Camurali, Fahrettin Dilaver, Katip Şadi, Yusuf Cemal Keskin, Mehmet Sırrı Öztürk ve bu sanatçılar gibi başarılı olan diğer üstatların hepsinin bedenen sportmen bir yapıya sahip oldukları görünüyor.. Hem üstat hem de çok kilolu bir Kemençe Sanatçısına rastlamadık araştırmalarımızda..

İyi kemençe çalmak için iyide sporcu olmak lazım.. İyi horon oynamak için sportmen bir beden ve gerekli kondisyona sahip olmak lazım.. Takım Oyununu bilmek lazım.. Horona uymayanı horondan çıkarırlar cünki.

Yine gerek video gerekse resimlerden gördüğümüz ve günlük hayatımızdan öğrendiğimiz bir başka durum da Kemençe Sanatçılarının özellikle horonu idare ederken hem kemençe çalıp, hem söyleyip hem koşup oynayarak performans gerçekleştirdikleri biliniyor..

Kemençe Karadeniz Bölgesinin bir enstrumanıdır.. Gerek çoğrafi şartlar, gerek kültürel ve sosyal birliktelikler bu enstrumanla bölgede olan kaynaşması ve bütünleşmesi bunu kanıtlamaktadır. 
Zaman zaman Kemençenin dünü bugünü ve yarını hakkında farklı fikir ve söylemler ile kime ve hangi bölgeye ait olduğu tartışmaları devam ededursun.. Ama Kemençe hem geçmiş hem de günümüzde Karadeniz bölgesinde A'dan Z'ye her kişi olay ve objeyle bütünleşmiş o bölgenin ağzı, dili, kulağı, gözü, azığı, ekmeği, sevdası her şeyi olmuş.. Yaylada, köyde, şehirde, gurbette, düğünde ağıtta Karadenizli'nin olduğu her durum ve yerde o bölgenin coğrafyası, kültürü ve insanı ile bütünleşmiş şimdiki kimliğini bulmuştur.. Böylesine yamaç engebeli dere-tepe bir coğrafyada ancak Kemençe ve Karadenizli bir ve birlikte yaşar büyür.. Kemençenin Karadeniz dışında bir bölge ve kültüre ait olduğu görüş ve tartışması anlamsız ve gereksizdir. Sadece bir şekilde Karadenizde bulunan, yaşayan kişi ve toplulukların bu enstruman ve kültürden etkilenip sahiplenmesi, yaşatması hali vardır ki bu durum çok doğaldır.

Kemençenin sürprizleri ve karizması öğrendikçe; içine daha çok girdikçe artarak çoğalıyor.. Öğrenmek önü ve sonu olmayan bir derya.. Bu deryada yüzmek, eğlenmek, dinlenmek öbür kıyıya çıkmak kadar keyif verici bir şey..

"Ayhan Kaya-BEYKOZ KEMENÇE ATÖLYESİ=Yapım, Tamir ve Kurs Hizmetleri" Kemençe Ustası Ayhan Kaya, Kemençe Öğretmenleri Rıza Can Özel ve Yunus Emre Kurt'a teşekkür ederim..
Kemençe öğrenmekte öğretmekde sabır ve sevgi işi.. Öğrenirken gördümki bu sihirli alete dokunan her el sabır, hoşgörü ve çalışkanlığa da sahip oluyor.. Öğretmen ve ustalarım zaman ve durumları her ne olursa olsun bu konuda ilerlemem için çok gayret gösterdiler..Kemençe ile ilgili bir kaç yazı, çizi ve söz ettiğimde bu hizmetide anmak hakkını vermek lazım diyorum..

Yakup Aksoy Kemençe Öğrencisi-Karikatürist Kasım/2010

Yakup Aksoy "-Kemençe Öğreniyorum"



Bu makaleyi yazmak için 7 ay uygulamalı çalışma-araştırma yaptım.
Trabzon Köprübaşı Güneşli Köyü-Yüksek sıra mevkiinde duyduğum ve içime işleyip kalan; beni hep heyecanlandıran nağmeler o sırada omuzlarında oturduğum Fevzi Kara'nın Kemençesinden yayılıyordu.. Geçen zaman içinde belki her türlü müzik beni etkiledi keyiflendirdi...Ama kemençenin yeri bambaşka.. Bu keyfi daha fazla yaşamak için kemençe öğreniyorum...
Kendimi mutlu etmek için bana göre zor ama imkansız olmayan bir hedef koydum: 2010 yılında Kemençe çalmayı öğrenip yıl bitiminde kendim için ve kemençe sevenler için mini bir konser vereceğim.. Ne kadar başarabileceğimi doğrusu bende çok merak ediyorum..
Kemençe öğretmenini bulmam ve bir kemençe satın alarak kursa başlamam 20 şubat 2010 ile 20 Eylül 2010 arasında “Kemençe Öğrenirken” ve eğlenirken yaşadıklarım ve öğrendiklerimi bu konu ile ilgisi ve sevgisi olanlarla paylaşmak istedim.

210 günlük Kemençe öğrenme programımda kesintisiz 10 gün durmadan kemençe çalmışım...
Bir yıl önce koyduğum hedef, verdiğim söz gereği...gaydeler çıkıp yürümeye başladı..
20 Şubat-15 Ekim 2010 Kemençe Öğrenirken Oluşan İstatistik Notları:
Kemençe öğretmenlerim:1-Ordu'lu Rıza Can Özel, 2-Giresun'lu Yunus Emre Kurt
Toplam Kurs Süresi.(20.02.10-20.09.10).(210 gün).......
Toplam Kurs..................(27 gün X 1 Saat)..27 Saat
Ders çalışma (alıştırma-antrenman)..............225 Saat
Toplam Çalışma Süresi.................(10 gün)=252 Saat
Kemençemin Tamir ve bakımını Ayhan Kaya yaptı..
Üç kez "mi" telini kopardım..
Bir kez "re" telini kopardım..
Bir kez "kemençemin kapağı" kırıldı..
Bazen ben evi terk ettim..bazen evdekiler terk etti evi..kemençemin sesinden..dolayı..
Şimdi 4 yıllık okulun ilk yıl yarım dönemlik kısmını birtirmiş kadar kendimi "kemençe öğrenmiş" sayıyorum..
Daha önümde (Allah sağlık verirse) 4 yıl=3 bucuk sömestre kadar bir eğitim süresi var..en az..ilk etapta..
Bakalım ortaya neler çıkacak..
Kemençe ve yay elimdeyken çıkan her nota yada gayde bana aynı hazzı veriyor..
Negatif enerjimi alıyor..masaj yapar gibi dinlendiriyor.. pozitif enerji yüklüyor..
Yorgunluğumu alıp rahatlatıyor..
Bir senfoni orkestrası kadar zengin ses ve sürprizlerle dolu kemençeyi anlamak, dinlemek, öğrenmek..çalmak harika bir duygu..

KEMENÇE ÖĞRENİRKEN NEREDEN BAŞLANMALI, NASIL DEVAM EDİLMELİ?..
Kemençe öğrenme işlemi için önce pratik ve nota bilgisi olan bir öğretici ve yapım, ses ve akort kalitesi yüksek bir kemençeye sahip olmak lazım.. Seçilen kemençe ve öğretici öğrencinin yöresine uygun ve yakın olmalı.. İyi bir kemençe iyi bir öğretici yanında kemençenin tamir bakımını yapabilecek bir Kemençe Ustası’na da ihtiyaç vardır. Eğer kemençenin bakımı yapılamaz akort verilemezse öğrenme ve uygulama yapmak mümkün olmaz..
Öğrenme süreci başlamadan önce kemençe akort aleti, kemençe muhafaza kılıfı-kabı, reçine, at kılı yay, defter, kalem hazır olmalı..
Kemençenin muhafazası, taşınması, korunması, anatomisi konusunda öğrenci eğitilmeli. Kemençe çok zarif ve nazik bir alet. Güneş, yağmur, nem ve farklı hava koşullarından çok çabuk etkilenen ve ses rengi değişen bir enstruman.. Çarpma ve düşmeler kemençenin yapısını sesini bozabilir..
Kemençe öğrenirken bir futbolcunun antreman kondisyon çalışması gibi düzenli her gün alıştırmalar yapılmalı.. Günde sabah akşam en az 2 saat çalışılmalı..
İstekli olanların hemen başlamasını öneririm..
Ayhan Kaya= BEYKOZ KEMENÇE ATÖLYESİ ve benzer yerler bu aktivite için en uygun yer olduğunu biliyorum..

Kemençe sadece sesi, duruşu, kimliği ile değil etki alanı, karizması ve liderliği ile de kültür, keyif ve eğlenceli birliktelikler sağlıyor.
Kemençe öğrenme aktivitem Ordu’lu Rıza Can Özel’in bana aldığı Sürmene tarzı tok ve kalın sesli kemençeme yayın dokunması ile başladı.İlerleyen zamanda kemençenin anatomik yapısı, ses düzeni, temel nota bilgilerini öğrendim. Daha sonra "Kemençe Sevdalısı" eski yeni pek çok sanatçı ve insanla tanışma ve arkadaş olma imkanı sağladı bana Kemençem...
Beşiktaş’ta Trabzon Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Göreleli Mehmet Gündoğdu, Kemençe öğretmenim Yunus Emre Kurt, Karadeniz’in efsane Kemençe Üstadları Piçoğlu Osman, Bahattin Çamurali, Hüseyin Dilaver, Fahrettin Dilaver, Durkaya Kemal İpşir, Katip Şadi, Mehmet Sırrı Öztürk, Şevket Köroğlu, Yusuf Cemal Keskin ve günümüzde yaşayan birbirinden değerli pek çok sanatçı…
Anlatım ki Kemençenin sesi kadar karizması ve liderlik vasfı da var.. Yoksa etrafında bu kadar çok seven ve ondan faydalanan kitle nasıl oluşabilirdi ki..

Kemençemin yayı tele dokunduğunda çıkan titreşim ve ses her yerimi dolaşıyor masaj yapan iki uzman el gibi vücudumu ve ruhumu rahatlatıyor..
Kemençe ve yay elimdeyken çıkan her nota yada gayde bana aynı hazzı veriyor..
Negatif enerjimi alıyor..masaj yapar gibi dinlendiriyor.. Pozitif enerji yüklüyor..
Yorgunluğumu alıp rahatlatıyor..
Bir senfoni orkestrası kadar zengin ses ve sürprizlerle dolu kemençeyi anlamak, dinlemek, öğrenmek..çalmak harika bir duygu..
Kemençe beni olduğum yerden alıp uzaklara, okyanusta ıssız bir adaya, dağın zirvelerine, denizlerin ücra koylarına getiriyor.. Yoğun ve yorgun çalıştığım rutin işimden belki evim ve semtimden beni alıp tatil yapan dinlenen bir turistin dinlenmişliği gibi tekrar aynı yere daha kuvvetli enerjiyle döndürüyor.


KEMENÇENİN BUGÜNÜ VE YARINI HAKKINDA
Karadeniz bölgesinin simge müzik enstrumanı Kemençe bugün ehil olmayan "köşe dönücü" bazı eller tarafından tükedilip zarar verilsede bir başka oluşum Kemençe'yi Türkiye ve Dünyada yükseltmek için amatör ruhla akademik formasyonla ilerleyen çalışmalar yapıyor..
Kaynağında yetişen, o bölgeden beslenen, Karadeniz'in Kemençe Üstadlarının kültür ve heyecanını başarıyla sürdüren Yöresel Sanatçılarımız bölgeye ve Karadeniz Müziğine önemli katkı sağlıyorlar...
Kemençe dün olduğu gibi yarınlarda da Karadeniz Kültürü'nü temsil eden yaşatan, yükselen bir değer olarak ilerlemeye devam edecek..

Günümüzde Kemençe bir kısım müzik adamının "arabesk-pop tarzı" gayde icra etmelerinden dolayı değer kaybına uğruyor..
Elektro ritim ve benzer alet ve ekipmanla birlikte "piyasa tarzı" kemençe sanatçı ve gaydeleri TV'lerde boy gösteriyor ve "başkan obama", "kapsama alanı" besteleri disko-pop tarzı söylemlerle "Karadeniz Müziği" diye her yeri kaplıyor.. Daha çok "kısa yoldan para kazanma sevdası" maalesef "kemençe sevdasını" yok ediyor, zarara uğratıyor..

Karadeniz'in değişik yörelerinde doğup büyüyen alaylı gençler "akademik eğitim"le Kemençenin dünü ile yarını arasında sağlam köprüler kuruyor..
Karadeniz coğrafyasında doğup büyüyen ve o bölgenin zenginliklerini içinde üzerinde taşıyan yeni nesil Kemençe sanatçıları akademik eğitim sonrasında "otantik kemençe" ile yaptıkları çalışma ve sunumlar ile Kemençenin sevilmesi ve sonraki kuşaklara taşınması için başarılı çalışmalar yapıyor. Bu konuda çalışma yapan Tirebolu'lu Mehmet Gündoğdu ve Ordu'lu Rıza Can Özel bu tarz çalışma için örnek isim olarak gösterilebilir.. İcra, sunum, imaj, pazarlama vizyon anlamında bilinçli ve planlı hareket eden "hem alaylı-hem mektepli" bu akademisyenlere Kemençe'nin sesini yükseltmek için büyük sorumluluk düşüyor..

Günümüzde Picoğlu Osman, Bahattin Çamurali'nin yolundan giden sanatçılar en az akademisyenler kadar Karadeniz Müziğine katkı sağlıyor..
Karadeniz'de Usta-Çırak ilşkisiyle yetişen ve günümüzde Üstadların gelenek ve kültürünü yaşatan Karadeniz sanatçıları hem bölge insanı hem de Karadeniz Müziğine büyük katkı sağlıyor.. Mehmet Sırrı Öztürk, Yusuf Cemal Keskin, Katip Şadi ve aynı çizgideki sanatçılar bu çalışma ve oluşuma en iyi örnek olarak gösterilebilir.


Komşumuz Yunanistan'ın Eurovizyon Yarışmasına "Karadeniz Kemençesi" ile katıldığı günümüzde bu sihirli alete öz yurdunda halen "Gıy Gıy" muamelesi yapılması boş vermişlik ve acizliğimizin bir göstergesidir.
Kemençemizin ana yurdunda hak ettiği değer verilmeyişi; bizim daha çok çalışmamız için önemli bir neden olmalıdır.. Kemençeyi seven ve bu enstruman ve kültürü özüne sadık kalarak akademik bir formasyonla işler yorumlarsak Türkiye ve Dünyada "Kemençe Starları" çıkarmamız mümkün olur.. Kültürümüze ismimize sahip çıkmazsak, inanmazsak bize kimse inanmaz..
Doğru olan bu sihirli sesin emin ellerde yükselmesi bölgeyi, ülkeyi, dünyayı sarmasıdır.. Bu güzelliğin olacağına inanıyor, bu amaca yönelik çalışan yürekleri gönülden destekliyoruz..

KEMENÇE'NİN HAKKINDA: ANATOMİSİ, NEDİR, NASILDIR, SESİ NASIL VERİR?..
Kemençe, Güneydoğu Karadeniz bölgesinde yaygın olan ve rebap, keman türü yaylı çalgılarla akraba olduğu sanılan, bir yay yardımıyla çalınan üç telli geleneksel halk çalgısının adı olup, klasik kemençe ile karıştırılmasını önlemek amacıyla Karadeniz kemençesi ya da Laz kemençesi olarak da adlandırılmaktadır.

Coğrafi dağılım
Karadeniz kemençesi temel müzik aleti olduğu Giresun, Ordu ile Trabzon'un yanı sıra Kuzey Gümüşhane ve Batı Rize'de, kısmen Samsun sahilinde, Cumhuriyet döneminde Karadenizlilerin topluca göç ettiği Adapazarı, İzmit köylerinde ve büyük şehirlerde, 1923 mübadelesiyle Yunanistan'a giden Rumlar tarafından başta Selanik olmak üzere Kuzey Yunanistan'da yer alan göçmen köylerinde kullanılmaktadır.

Akort
Karadeniz kemençesi genellikle 4'lü aralık sitemine göre akort yapılır: E [mi] –A [la] –D [re)formunda akort edilmekle birlikte, nadiren de olsa tulum ezgileri genelde zilden çalınır; (özellikle Trabzon Maçka ve Kuzey Gümüşhane'de) da (A [la] – D [re] – D [re]) formu kullanılırki zil ve orta tel aynı akortta olur..

Yapım
Kemençenin gövdesi dut, karadut, akçaağaç, ardıç, ladin veya erik ağacından tamamen elde oyularak tip ve özelliklerine göre 3-15 gün içerisinde yapılmaktadır. Özellikle Görele,Vona (Perşembe), Ordu, Fatsa, Ünye, Eynesil, Mesudiye, Akyazı, Vakfıkebir, Akçaabat, Tonya, Maçka, Sürmene'de süreklilik arz eden kemençe yapımcılığı genellikle babadan oğula geçmekte ve yapımcılar hiçbir resmi eğitim kurumunun formasyonundan geçmemektedirler. 19. yüzyıla dek bağırsak olan teller yerini metal olanlara bırakmıştır. Teller inceden kalına doğru zil, sağır ve bom olarak adlandırılmaktadır.

Kemençenin bölümleri, anatomisi:
Kemençe başlangıç ile bitiş arasında 51 santimlik bir çalgıdır. Sesin oluştuğu tekne kısmının boyu : 41.5 cm’dir. Kemençenin ön yüksekliği : 5 .5 cm,Tutma yeri (sap)ın taban arka yükseklik : 5 cm’dir. Klavye: 8 cm, Klavye genişlik : 2.5 cm,
İki kaş arası mesafe : 3 cm’dir. Telin alt bağlantı kuyruğu : 10 cm, Zil ( ince-re sesi )tel : 0.25-028 mm, Orta tel (la sesi): 0.28-0.30 mm, Kalın tel (mi sesi) : 2 numara, sarma tel ( keman teli ). Yay boyu : 50 cm, Eşik yükseklik : 2 cm
Genişlik : 4.5 cm—2.5 cm, Kapak kalınlığı : 2 mm’dir.
Kemençe çoğunlukla sandalyede rahat oturularak çalınır..Hareketli horon gaydelerinde Kemençe icracısı gaydeyi ayakta icra edebilir..

Kemençede sesin oluşması yayın tele sürtünmesi ile oluşan titreşimin kemençenin eşiği ile kapağına inmesiyle başlar.
Ses eşikten sonra kapak ile tekne arasındaki direk vasıtasıyla gövdeye iner..Tel vasıtasıyla sap ve kuyruk kısmına doğru ilerler..Her iki yönden dolaşan ses kemençenin teknesinde buluşur çoğalır ve basılan nota ahenkine göre yükselir, dağılır..
Kemençe Karadeniz bölgesinde Giresun (Görele)’den başlayarak (Ağasar Bölgesi) Şalpazarı'na kadar inceden başlayarak kalına doğru sesi yükselir.. Sürmene’ye geldiğinde Kemençenin sesi daha tok ve keman tadına yakın olur..

Yakup Aksoy: Mantı Keyfi/ Kurucu Ortak, Karikatürist, Yönetim Danışmanı
13 Ekim 2010 Beykoz-İstanbul

17 Mayıs 2012 Perşembe

Tulum Üstadı Remzi bekar'ın "Anılarla Tulum" Etkinliği 19 Mayıs 2012 C.tesi İbrahim Cevahir Tesisleri-İstinye'de

Tulum Üstadı Remzi Bekar deneyim ve anılarını paylaşacağı 
bir etkinlikle sanatseverlerle buluşuyor...

YER: Karadeniz Vakfı-İbarhim Cevahir Tesisleri İstinye-Sarıyer/İstanbul
TARİH: 19 Mayıs 2012 Cumartesi SAAT: 20:00
REZERVASYON: 0212 277 53 64
Hemşinliler Eğitim ve Kültür Derneği

16 Mayıs 2012 Çarşamba

“2012 ULUSLARARASI ITRI YILI”nda Yakup Aksoy Kemençesiyle Salât-ı Ümmiye Yorumu



Yakup Aksoy - Mantı Keyfi Kurucu Ortak-Kemençe Öğrencisi
Klasik Türk Sanat Müziği ve 17. yüzyıl büyük Türk bestekârı için UNESCO “2012 Uluslararası Itrı Yılı” ilan etti. Itrı’nın besteleri söz, makam, nota, usulü ile her gün milyonlarca Müslüman tarafından ezbere ve doğru olarak söyleniyor. Bir milyar yedi yüz milyon Müslüman ibadet ederken bayramlarda toplum hayatında Itrı’nın besteleri, ilahilerini söylüyorlar…

Itrı ve Hafız Post'ın 1000 tane eserini muhafaza eden el yazması divan Murat Bardakçı tarafından satın alınarak muhafaza ediliyor. Günümüze kadar sadece 40 tane eseri gelebilen Itrı'nın diğer eserlerinin de sanatseverlerle buluşmasını diliyoruz.

Üç yüz yıldır söylenerek nesilden nesile aktarılan bu eserler daha yüz yıllar boyunca hep sürecek.. İşte Itrı’nı sanatı, kişiliği ve konunun önemine dikkat çekmek için O’nun en çok bilinen en çok söylenen Salât-ı Ümmiye ilahisini Karadeniz Kemençesiyle (youtube videom ile) yorumluyorum... Bu çalışmada bana yardım ve desteğini esirgemeyen dostum Udi Erol Aydoğan'a teşekkür ederim.

ITRI'NIN HAYATI VE ESERLERİ MARKA, ÜRÜN GİRİŞİMCİLİK, PAZARLAMA ACISINDAN İNCELENMELİ TİCARET, HİZMET, VE SANAT ALANINDA KALICI YENİ MARKA VE ÜRÜN YARATMADA ÖRNEK ALINMALI
Tabii sanat ve kültür denince bu durum genelde günlük hayat, ticaret, iş kurma, iş bulma eylemlerinden ayrı tutuluyor... "Üretmek ve paylaşmak" söz konusu olduğu zaman sanatçı ve sanat eserlerine birde bu gözle bakılmalıdır. Itrı gibi sanat ve kültür insanlarının beste, şiir  ve ürettikleri incelendiğinde ürün ve marka oluşturma ve bu değerleri yüz yıllarca insanlarla paylaşım kültür  sanat zenginliği ve derinliğini ve kaynağını görürsünüz...

Onun için dünyada "Girişimcilik ve İnovasyon" etkinliklerinin yapıldığı günümüzde Itrı'nın hayatı ve eserleri birde bu pencereden değerlendirilmelidir. Bu konuyu hakkıyla inceler ve uygularsak sadece sanat değil, hizmet, sanayi ve ticaret alanında Itrı gibi güclü markalar "Neva Kar ve Salât-ı Ümmiye" gibi ürünler kazanabiliriz.

ITRI’NIN YAPTIĞI İŞ VE MESLEKLER (1640-1712): HATTAT, ŞAİR, BESTECİ, MEVLEVİ, ÇİÇEKÇİ-MEYVECİ, NEYZENBAŞILIK, MÜZİK ÖĞRETMENLİĞİ, ESİRCİLER KETHÜDALIĞIDIR
Sultan IV. Mehmed zamanında, İstanbul Galata Mevlevîhanesine Derviş Çelebi, şeyh olarak tayin edilir. Geleneklere uyularak şeyhin posta oturacağı gün, mukabele denen büyük bir ayin düzenlenir. Ayinden önce, dergâh şeyhini tebrik için gelenler, değerli hediyeler de getirirler. Ayinin yapılacağı “Semâhane” bu hediyelerle dolup taşar. Ayin başlamak üzeredir, derken kapıdan soluk soluğa, saz gibi sararmış, boynu büyük, fakir genç bir derviş girer. Herkesin gözü bu dervişe takılır. Kim olduğu merak edilir. Derviş, ince bir tevazu ve edeple, şeyhin elini öper, sonra da koynundan bir ney çıkararak:

- Bu neyden başka dünyalığım yok. Bu niyâzımı bir hediye olarak kabul buyurunuz efendim. der ve şeyhe uzatır. Şeyh, neyi alır, öper, dervişe sorar :
- Adın nedir senin?
- Derviş Mustafa kulunuzum. Itrî de derler.
-Bu ney senin mi?
- Eyvallah!
- Üfler misin?
- Eyvallah...!

Itrî ney'ini üflemeğe başlar. Birdenbire sesler susar, tüm davetliler kulak kesilir neye... Bu bir ses, bir nefes değil, yürekten dökülen âşk nağmeleri... Itrî üfledikçe coşar, coşturur, ney inledikçe hıçkırıklar artar, gönüller düğüm düğüm çözülür, koca salonda çıt çıkmaz. Neden sonra Itrî'nin artık nefesi tükenmiştir. Başı şeyhin dizlerine düşer. Şeyh, onu alnından öperek, ayağa kaldırır.

-Biz postun bahtında, sen dostun gönül tahtında oturuyorsun. Tanrı âşk derdini arttırsın. Aferin Itrî... diye iltifatlar eder. Itrî, o günden sonra, bir süre dergâhın neyzenbaşısı olarak, Naat-ı Mevlâna'yı burada besteler.

BUHURİZADE MUSTAFA (ITRI) EFENDİ BEŞ TANE PADİŞAH'A SARAYDA HİZMET VERMİŞTİR
Devlet adamlarına yakınlığı nedeniyle bir dönem esirciler kethüdalığı yapmıştır. . Bazı kaynaklar, onun bu dileğini, İstanbul'a getirilen esirlerin ülkelerinin müziği üstüne bilgi edinmek, içlerinden müziğe yeteneği olanları da yetiştirmek istemesine bağlarlar. Itrı sarayda musıki dersleri vermiştir.

Devrin padişahı Sultan IV. Mehmed, Kırım Hanı Gazi Selim Giray, Itrî'yi takdir eden, onu sarayına alan devlet büyükleri arasında gelir.

ITRI’NIN DİNİ ESERLERİ VE KLASİK TÜRK MÜZİĞİ BESTELERİ
Dinî eserleri arasında Bayram Tekbiri gerçek bir şaheser olarak, Türkiye sınırlarından taşmış, İslâm memleketlerinde de okunmuştur. Her mevlevî ayininin başında okunan rast makamındaki Naat-ı Mevlâna ise ölümsüz eserlerinden biri olmuş, üç yüz yıldan beri okuna gelmiştir. Itrı'nın Nevâ-Kâr'ı Klasik Türk sanat Müziği'nin temel taşlarındandır.

Itrı zamanının en iyi müzik ustaları ile çalışmıştır. Bu ustaların başında, büyük bestekâr, Tanburî Hafız Post, Nasrullah Vakıf Halhali, Kasımpaşalı Koca Osman Efendi, Derviş Ömer Efendi gibi, 17. yüzyıl bestecileri vardır.

Dindışı eserleri arasında çeşitli besteleri fasıllarda baş tacı edilmiş, Türk müziğinin çiçekli bahçesi olarak tanımlanmıştır. Güftesi Nef-î'nin olan:

Tûtî-i Mû'cize-gûyem, ne desem lâf değil...” adlı segâh yürük semâîsi, yine güftesi Nâbi'nin olan:
“Gel ey nesîm-i sabâ, hatt-ı yardan ne haber...” adlı İsfahan zencîr bestesi ve daha otuzdan fazla bestesi ile Itrî, sözde ve sazda, Klâsik Türk Müziği’nin zirvesine çıkmış, adını anıtlaştırmıştır.

Itri'nin küçük formda (şarkı, türkü, köçekçe vs.) hiçbir eseri günümüze kadar gelememiştir. Eserlerin tümü büyük formlardadır. Dini musikinin de çok önemli eserleri yine Itri'ye aittir. Bunlar arasında Segah Bayram Tekbiri, Segah Salat-ı Ümmiye, Cuma Salatı, Dilkeş-haveran Gece Salası, Rast Mevlevi Naatı bütün İslam Dünyasında meşhurdur. Mevlâna misali âşık olan, âşkla dolan büyük müzisyen Itrî, yarattığı şaheserlerle, daha çok kitaplarda değil, Türk Milletinin gönlünde ve dilinde yaşamıştır.

ITRI'NIN HATTATLIĞI
Türk güzel sanatlarının hemen hemen hepsinde hüner sahibi olan Itrî, Taliyk türü yazıda usta bir hattattı. Yazı derslerini, aynı zamanda iyi bir Divan şairi olan, Siyahî Ahmed Efendi'den meşk etti. Bu konuda Hafız Post Mecmuası'na yazmış olduğu yazılardan fikir edinilebiliyor. Başka bir yazı örneği günümüze gelmemiş­tir. Mustakîm-zâde yazı sanatımızda "Hattat-ı Fahir" olduğunu söyler.

MEYVE VE ÇİÇEKÇİLİK İŞİ YAPAN ITRI’NIN MEZARI YENİ KAPI MEVLEVİHANESİ YAKININDADIR
Itrî müzikten başka bahçe ve meyveye de meraklı idi. Tabiatı seviyordu. Bahçesinde o zamana kadar görülmemiş çiçekler ve meyveler yetiştiriyor, yeni cinslerde yeni renkler, yeni lezzetler ve yeni rayihalar vücuda getirmek istiyordu. İstanbul’un ünlü “Mustabey Armudu”nu ilk defa Itrî yetiştirdi.

Itrî'nin doğum tarihi kesin olarak bilinemiyorsa da (1630 ile 1640 arası), ölüm tarihi kesindir. Yetmiş yaşına doğru, 1712 yılı Ocak ayında İstanbul'da ölmüş, Yeni Kapı Mevlevihanesi dışına gömülmüştür.. Ancak mezar taşı kaybolduğundan, yeri konusunda bugün bir bilgi bulunmamaktadır.

ITRI’NIN 1 000 TANE ESERİNİN BULUNDUĞU DİVANI MURAT BARDAKÇI’NIN ARŞİVİNDE BEKLİYOR
Itrı ve Hafız Post’un eserlerinin bulunduğu el yazması Divan 1900’ün başında zengin bir koleksiyoncuda görülmüştü.. Koleksiyoncunun vefatından sonra kaybolan Divan, Murat Bardakçı tarafından satın alınarak kendi koleksiyonunda muhafaza edilmeye başlandı. Itrı’nin toplam 1000 tane eserinin sadece 40 tanesi günümüze kadar gelebilmişti. Eserlerinin kalan kısmının 2012 Uluslararası Itrı yılında sanatseverlerle buluşmasını diliyoruz…

ITRI GİBİ KALICI ESERLER YAPMAK İÇİN ITRIYI DİNLEMEK, ANLAMAK, ÖĞRENMEK VE UYGULAMAK LAZIM
UNESCO 2011 Yılını Evliya Celebi yılı ilan etmişti. Yıl boyunca bu Türk gezgini konusunda önemli bir etkinlik yapılamadı.. Neler yaptığı, niçin önemli olduğu anlatılamadı. 2012 Yılı Şair Nâbi ve Bestekar Itrî Anma Yılı ilan edildi. UNESCO 2013’ü 'Dünya Piri Reis' yılı ilan etti… 2012’de Şair Nabi ve Itrı için yapacak olduğumuz çalışmalar önümüzdeki yüzyıllar için ismi ve eserleri ile kalıcı olan yeni sanatçıların yetişmesine katkı sağlayacaktır.

Bu amaca yönelik bir dikkat çekmek için esas konum olmamasına rağmen Karadeniz kemençemle Itrı’nin Salât-ı Ümmiye’sini yorumluyorum… Bu konuda görev ve sorumluluk sahibi olanlar daha çok iş ve aktivite yapabilmesi dileklerimle..

Yakup Aksoy
Mantı Keyfi Kurucu Ortak-Kemençe Öğrencisi