29 Temmuz 2011 Cuma

Kemençe Üstadı KATİP ŞADİ, Tulum Üstadı REMZİ BEKAR ve Kemençe Ustası HASAN SANCAK Unesco'nun "Yaşayan İnsan Hazinesi" Listesi'ne Alınsın

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) somut olmayan kültür mirası çalışmaları kapsamında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünce belirlenen Türkiye'nin ''Yaşayan İnsan Hazineleri'' listesinde yer alan isimlere ödülleri verildi.
Ödüle değer bulunan 9 isimden hortlatma kaval, dilli-dilsiz kaval alanında Yaşar Güç, dokumacılık ve doğal boyamacılık alanında Emine Karadayı, aşıklık-zakirlik alanında Veli Aykut, bağlama yapımcısı Bekir Tekeli, çini sanatçısı Mehmet Gürsoy, ebru sanatçısı Fuat Başar, tezhip sanatçısı Uğur Derman, hüsn-ü hat sanatçısı Hasan Çelebi ve abdallık geleneği-halk ozanlığı alanında Neşet Ertaş ödül aldı. Hayri dev ise çam düdüğü ve bağlama ile bu listeye girmeyi başardı..

Karadeniz'deki kültür birikimini üzerinde taşıyan bölgenin simgesi enstruman ve icra zenginliklerini sergileyen sanatçılarımızın bu "Yaşayan İnsan Hazinesi" listesine girmesini önemli görüyoruz.. Kemençe Üstadı Katip Şadi, Tulum Üstadı Remzi Bekar ve  Kemençe Ustası Hasan Sancak Karadeniz ve Anadolu kültürel mozayiğinin çok önemli yapı taşları.. Bu sanatçılara yaşarken değer verelim.. Bu kültürü yaşatalım..

Katip Şadi Karadeniz Kültürünü yaşayan ve yaşatan çok önemli bir Kemençe Üstadı.. Bu değerli müzik adamının yaşarken farkına varalım... UNESCO otantik sanat ve müzik adamlarına verdiği "Yaşayan İnsan Hazinesi" sıfatını çoktan hak etmiş Katip Şadi.. Bu aktivitenin olabilmesi için başta Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve ilgili birimler gerekli çalışmayı yapmalı.. Bununla birlikte Karedeniz'in görsel, yazılı ve sosyal medyası gündem oluşturup, dikkat çekip KATİP ŞADİ'nin UNESCO-YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ listesine alınmasını sağlamalıdır

1937’de Rize Hemşin’de doğan Remzi BEKAR, pastacılık ve garsonluk yaparken de, Tulum çalarken en iyisi olmak istemiş… Nida Tüfekçi’nin ‘Tulumu temiz çalan’ sanatçı diye tanımladığı BEKAR, 1974’den sonra kendini Tulum üzerine araştırmalara vermiş… Remzi Bekar Tulum ile birlikte Hemşin ve Karadeniz kültürü konusunda hem o bölgenin dünü ve bu gününü yaşamış hemde yaşatmıştır... Bir çoğrafyanın kültürel değerlerini taşıyan iki önemli unsur Remzi Bekar ve Tulum... Bu kültürün yaşatılması için Tulum Üstadı REMZİ BEKAR UNESCO'NUN "YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ" listesine alınmalı.. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNESCO'nun bu konuda dikkatini çekmek ve gerekli faaliyeti başlatmak için bu konuyu gündeme alıyoruz.

Hasan Sancak Sürmene'de doğup yaşadığı Karadeniz'in en önemli simge enstrumanını sevmiş, yapmış ve bu kültüre önemli katkı sağlayan bir sanatkar.. İlk okul dörtünçü sınıftayken ilk kemençesini yapmış ve 65 yaşına gelinceye kadar toplam 20 bin Kemençe yapıp satan kültür ve sanat adamı.. Bu gün bile Hasan Sancak ilk günki gibi heyecanla ve hergün yeni birşeyler öğrenerek, öğreterek sanatını icra ediyor... Hasan Sancak ömrünün her anında olduğu gibi yine Kemençeyle Karadeniz Kültürü'nü yaşatmak için sevdalı bir çalışma yapıyor..

Temmuz 2011

Tulum Üstadı REMZİ BEKAR UNESCO'NUN "YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ" Listesine Alınsın..


1937’de Rize Hemşin’de doğan Remzi BEKAR, pastacılık ve garsonluk yaparken de, Tulum çalarken en iyisi olmak istemiş… Nida Tüfekçi’nin ‘Tulumu temiz çalan’ sanatçı diye tanımladığı BEKAR, 1974’den sonra kendini Tulum üzerine araştırmalara vermiş… Remzi Bekar Tulum ile birlikte Hemşin ve Karadeniz kültürü konusunda hem o bölgenin dünü ve bu gününü yaşamış hemde yaşatmıştır... Bir çoğrafyanın kültürel değerlerini taşıyan iki önemli unsur Remzi Bekar ve Tulum... Bu kültürün yaşatılması için Tulum Üstadı REMZİ BEKAR UNESCO'NUN "YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ" listesine alınmalı.. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve UNESCO'nun bu konuda dikkatini çekmek ve gerekli faaliyeti başlatmak için bu konuyu gündeme alıyoruz...

Hemşinli, ya Pastacı ya Fırıncı
“Hemşinliyim. Fakir bir ailede doğdum. Babam çarık dikerdi, öyle geçinirdik. Okuma yazmayı ağabeylerimden öğrendim. Köyden gelen mektupları ben okurdum. Yazılan mektupları da aynı şekilde ben okurdum. Hemşin’de okuyan okur, okuyamayan gurbete çıkar. Halen daha öyledir. Gurbette de pastacı, fırıncı olunur. Tulum çalmaya 1948’de başladım. 1946’da Çayeli’nden köyümüze gelin geldi. O düğünde ilk kez Tulumu gördüm. Anneme ne olduğunu sordum o da bana, ‘Oğlum buna Tulum derler’ dedi. O gün Tuluma vuruldum işte. İki sene sonra da Tulumu elime aldım ama çalamadım, korktum…Neden?

Ağaların bol olduğu bir köyde büyüdüm. Ağa dediğin zaman, Doğu’daki ağalar akla gelmesin. Dönemin ağaları eşkıyadır. Döverlerdi, yıkıp yakarlar ve dediklerini yaptırırlardı. Ancak mal-mülke dokunmazlardı. Ve Tulum çalanlara da karşıydılar. Önce babam karşıydı. Hatta bana, ‘Burası hacı evidir. Çalarsan seni eve koymam’ dedi. Ancak içimde Tulumu çalmam için öyle bir kıpırtı vardı ki.. Babamın karşı olmasının bir başka nedeni de, köyün ağalarının Tulum çalan iki delikanlıyı öldürmeleri.. Beş kardeştik, en büyük ağabeyim aksiydi ve babam beni ona şikayet etti ve dedi ki, “Remzi Tulum çalmaya başladı. Durduramıyorum onu’ dedi. Ağabeyim, sert sert baktı bana ve dedi ki, ‘Babam doğru mu söylüyor?’ diye sordu. Ben de ağlayarak onayladım… Sadece annem savunuyor beni… Ancak ağabeyim, bir gün sonra, ‘Sen bu Tulumu adam gibi çalacak mısın, yoksa biraz çalıp bırakacak mısın… Yalandan çalan Tulumcular var bir de adam gibi çalanlar var. Sen adam gibi çalacak mısın’ diye sordu?

Haci Evinde Tulumun Ne İşi Var?

Ben ağlayarak ‘Adam gibi çalacağım abi’ diyorum. Yaşım, 11-12… Babamı da o ikna etti. Ve aynen şöyle söyledi:

‘Baba, Remzi Tulum çalacak’ Ama babam, ağabeyime;

‘Oğul etma, burasi haci evidur, hem düşmanlar da var’ diye çıkıştı. Ağabeyim bunun üzerine, ‘Baba beni seviyorsan Remzi’ye mani olma.Hem ona kimse de mani olamaz’ diyerek tartışmayı bitirdi.

Remzi BEKAR, ağabeyinden aldığı destekle de artık Tulumcu Remzi olacaktır… Ancak Tulumu yoktur. Ağabeyi ona ilk Tulumunu yaptırır ama bu kez de Remzi Tulumu şişiremez. 1948 ile 54 arası köyde Tulum çalar. Ancak Tulum çalmak para kazandıran bir iş olmadığı için her Hemşinli gibi Remzi’ye de gurbet yolu gözükür. Erzurum’a Hemşinli bir pastanecinin yanına gider. Orada garsonluk yapar bir sene boyunca ve yine Hemşin’e döner. Hayali İstanbul’da garsonluk yapmaktır. İstanbul yollarına düşer. Divan Oteli’nde çalışmaya başlar. Hatta orada İngilizce öğrenir, şefliğe kadar yükselir. Askerlik vakti saati gelince askere alınır. Vatan borcu onun hayatının da dönüm noktası olacaktır. Ankara Orduevi’ne düşer.. Tek başına değil, Tulumuyla düşer… Zaten genç Remzi nereye giderse, Tulumunu da yanında getirir. Bundan sonrasını o anlatıyor:


Askerlik Dönüm Noktası

“Askerde Ankara Orduevi’ne düştüm. Tulumum, hem İstanbul’da otelde hem de Ankara’da askerde yanımda… Orduevi’nde bir gün radyo dinlerken Muzaffer Sarısözen’in anonsuyla irkildim:

“Sevgili dinleyiciler, şimdi de mikrofonlarınızda Tulumuyla Pazarlı Mustafa Garip, Abdi horonunu çalıyor” dedi, Garipoğlu Abdi horonunu çalmaya başladı. Ondan sonra içimde ‘Acaba ben radyoda Tulum çalabilir miyim’ diye düşünmeye başladım. Bir çalabilsem, bir çalabilsem diye diye askerliğe devam ediyorum. Orduevi’nde garsonluk yapıyorum, TRT Radyosu sanatçıları da Orduevi’ne gelip gidiyor. Bir gün ben, Ankara Radyosu’nda Yurttan Sesleri yöneten Ali Can beye gittim ve ‘Hemşinliyim, Yurttan Sesler’de Tulum çalmak istiyorum’ dedim. Büyük cesaret ama o kadar çok Tulum çalma hevesim var ki… Nida Tüfekçi, Osman Özdenkçi Ali Can, Mustafa Geceyatmaz’ın hazır olduğu bir ekip, bir süre sonra beni teste aldı. Büyük ustaların çalışımı fena bulmadılar ama bana ‘Ani başlayıp ani bitireceksin’ dediler. Ani başlıyorum ama bir türlü ani bitiremiyorum. Yurttan Sesler Korosu’nda çalmaya başladım ve bana Garipoğlu gibi çalmaya başladığımı ifade ettiler. İlk askerde başladım ve o zamandan bu zamana kadar TRT’de ve Radyoda Tulum çalıyorum… Yani, 1964’den bu yana…”

Kırk senedir TRT’de ünlü ünsüz tüm sanatçılara Tulumuyla eşlik eden Remzi BEKAR, kurumda bir türlü kadroya geçememiş. Kırk senedir, tabir caizse parça başı, işini yapıyor, parasını alıp çıkıyor:

“Hiçbir dönemde bu kurumda Tulum kadrosu olmadı maalesef… Daha doğrusu Tulumun yeri olmadı. Ben ne yaptıysam o işte… Hemşin’de benden önce, beni cebinden çıkaracak pek çok Tulum sanatçısı çıkmıştır. Ancak ben, Tulumu şehre getirdim. Ve şehirde Tulumu kabul ettirdim. Önce Ankara Radyosu’nda, ardından İstanbul Radyosu ve TRT’de…Televizyonda ilk Tulum çalan, ilk Tulum plağı ve kaseti yapan, sazlarla ilk çalan da benim. Ancak, senelerdir Tulum çaldığım kuruma kadroyu maalesef getiremedik. Yani, 1964’den bu yana TRT’de Tulum çalarım ama kadrosuz.”

6 Kaset, 8 Plak

Remzi BEKAR, askerden sonra İstanbul’a gelir, İstanbul Radyosu’na…Radyoda elinde sertifika ve doldurduğu bir bantla gelir. Kabul edilir ama bir yandan da çalışmalıdır. Divan Oteli’nde tekrar çalışmaya başlar. Otelde çalışırken Tulum üzerine derin düşüncelere daldım. Onu araştırmak, daha yakından tanımak istedim…Köydeyken bir İngiliz Laurence Picken gelmiş ve benimle söyleşi yapmıştı. Daha sonra Mr.Picken benim adresimi bulup, bana mektup yazdı. Ve Tulumla ilgili benden yeni bilgiler istedi. O da ‘Folk Musical Instruments Of Turkey’ adlı bir kitap yazdı. Ben de ona yeni bilgiler vermek için Tulum araştırmaları yaptım. Zaten onun kitabında da benden çokça bahseder.”

Remzi BEKAR, 1937’de doğdu. Yani, 70 yaşını devirdi diyebiliriz. 59 senedir, Tulum çalıyor, kayde yapıyor. Bugüne kadar, 6 plak, 8 Tulum kaseti çıkardı. Cemile Cevher’den İbrahim Can’a pek çok Karadenizli sanatçıya Tulum çaldı. Son kaseti, ‘Yine Şahlandı Tulum’u üç sene önce çıkardı. Tulumla sanatçıya ilk eşlik eden o. Mustafa Topaloğlu’na, ‘Al aşağa Vur kizi’ türküsüyle eşlik etti ve bu alanda bir ilkin de sahibi… Tulumu, solo olarak radyoda ilk çalan Garipoğlu, bağlamayla ve diğer sazlarla çalan ise yine Remzi BEKAR… Ona göre, Hemşin olmasaydı Tulum olmazdı, Tulum olmasaydı Hemşin olmazdı..

Temmuz 2011

20 Bin Kemençe Yapan Sürmene'li HASAN SANCAK UNESCO'nun "YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ" Listesine Alınsın..

Hasan Sancak Sürmene'de doğup yaşadığı Karadeniz'in en önemli simge enstrumanını sevmiş, yapmış ve bu kültüre önemli katkı sağlayan bir sanatkar.. 1945 yılında Sürmene'de doğan Hasan Sancak evli ve 3 kız 2 erkek olmak üzere  5 çocuk sahibidir. İlk okul dörtünçü sınıftayken ilk kemençesini yapmış 65 yaşına gelinceye kadar toplam 20 bin Kemençe yapıp satan kültür ve sanat adamı.. Bu gün bile Hasan Sancak ilk günki gibi heyecanla ve hergün yeni birşeyler öğrenerek, öğreterek sanatını icra ediyor... Hasan sancak ömrünün her anında olduğu gibi yine Kemençeyle Karadeniz Kültürü'nü yaşatmak için sevdalı bir çalışma yapıyor..

Kemençeye sevdalı olduğunu belirten Hasan Sancak, Sürmene'de Belediye'nin hazırladığı "Kemençe Yapım Kursu"nda öğretmenlik yaptı. Kendisine bir şey olsa bile artık gözünün arkada kalmayacağını ifade ederek mutluluğunu dile getiren Hasan Sancak, "Bu kurs Trabzon genelinde ilk kez açılıyor. Üç aylık periyotlar şeklinde devam edecek. Üç ayda ancak kursiyerlerimizin el becerilerini geliştirebiliriz. Yoksa bu zaman diliminde kemençe yapmayı öğrenmek neredeyse imkânsız." diye konuştu.
Kendisinin bile halâ yeni şeyler öğrendiğinin altını çizen Hasan Sancak, "Tabi ki onlardan bir anda usta olmalarını bekleyemeyiz, ancak bu kursa isteyerek geldiklerinden işlerinin daha kolay olacağını düşünüyorum." şeklinde konuşuyor..
Karadeniz ve Karadenizli'nin birlikte ve tek tek eğlenip, dinlenip, oynayıp çoştuğu bu "kültür, spor ve eğlençeyi bünyesinde taşıyan Kemençe'nin ustası Hasan Sancak Unesco'nun "Yaşayan İnsan Hazinesi" listesine alınmalıdır ki hem bu çalışma ve sabat, istikrar ödüllendirilsin hem de bu enstrumnla birlikte kültür yaşayabilsin..
Temmuz 2011